Kalemin Raksı
Ansızın bahçeme düştüğünde canhıraş bir musiki, bilirim ki eski dostlardan biri ziyarete gelmiştir beni. Nefesim kesilir, kesilmelidir. Zira soluk sesimin…
Nerede bıraktığımı bilmediğim hatıralara saklamıştım seni. Yine beraberiz eski dostum Tristilia… Ayaklarımızda çürümeye başlayan prangalarda muhabbetimiz yıllansın da, bir gün…
Be hey şehr-i Stanbul Yorgun kelimelerin yittiği hazan soğuğu sokaklarında her güneş hasret taşır güne. Zaman bi-misli hüzzam ki, akrebe…
Gönül canandan uzak savrulmuş kayalıklara. Ey dilberi rânâ, şimdi bu dağlarda esen şimal yeli bana firkatten gözyaşları getirir. Zira parçalanan…
Bir zamanlar kalemim bütün servetimdi. Beyaz sayfaları kazar ruhumu kazanırdım. Neden sonra sustum. Soğuk duvarlar belirdi ve onları süsleyen dikenli…
BİLMEM Bir çay bardağına hapsedilmiş ömrüm. Zaman şeker atar bazen tuz ve de karabiber. Kader karıştırır durur. -Acı mıyım? +Bilmem.…
Elbet bir gün… Huzursuzluğun zaman zaman yokladığı dünyana sebepsizlikler değmeyecek. Yaşadığın zifir en güzel güneşe kollarını açarak güzel bir gün…
Ey dilber-i rânâ, ey dilrûba! Gözlerin sırat Tenin cehennem Teninden sınırdışıyım Gözlerinse keskin Bakışlarım kesilir, Korkarım, bakamam!
Başlangıçta gülün güzelliğini dikeninden aldığı gerçeğine karşılık bir serzenişti: “Niye hep güller dikenle iyi geçinmek zorunda, dikenlerde azıcık uyumlu olsa…